Somalili çocukların organları böyle çalınıyor!


Somalili çocukların organları çalınıyor! Her uçak en az dört “organ çantası” ile kalkıyor, BM izliyor.

Tarih 19 Ağustos… Saat 10: 10 ile 10: 15 arası… Bu fotoğraflar Somalili mültecilerin yaşadığı BM kamplarında çekildi. Havalimanında titizlikle korunan 4 soğutucu çantanın içinde ne vardı? Araçların arkasına gizlenen çantaların fotoğraflandığını gören BM çalışanları panikliyor.

Dadaab kampında çadırlar arasında dolaşırken bir babanın “Çocuğumu hastaneye gönderemem, zaten birini gönderdim cesedi çıktı, diğerine kıyamam” sözleri adeta beynimde şimşeklerin çakmasına neden olmuştu.

Yapılacak iş hastaneleri ziyaret etmekti. Öyle de yaptım. İlk durak Degahley’deki MSF’nin (Sınır Tanımayan Doktorlar Örgütü) hastanesinden işe başladım. Kapı etten duvar. Bir dayak yemediğim kalıyor. MSF’nin merkezine yöneliyorum. Tüyleri yeni bitmiş bir delikanlıya hastaneyi ziyaret etmek istediğimi ancak muvaffak olamadığımı anlatıyorum. Onun tepkisi hastanedekilere rahmet okutturacak cinsten; “Bana bak biz burada oyun oynamıyoruz. Safari de yapmıyoruz. Ciddi işler yapıyoruz. Öyle her aklı esen hastaneye giremez.” “Yanımdaki doktor girsin” teklifimi de reddediyor, BM’yi adres gösteriyor. Bizim hastanede neyi görmemizden endişe ediyordu. Dünyanın neresinde bir doktor ya da gazetecinin hastaneye girmesi kimi ne şekilde rahatsız edebilirdi. Bu defa BM temsilcisine bir haber uçuruyoruz. Biz hastaneleri ziyaret etmek istiyoruz. Eğer giremezsek…

ÇANTALARI SAKLADILAR

Bir gün sonra 12.00’de Hagadera’daki hastanedeyiz. Bildiğiniz görüntüler. Paspaslı amcalar işbaşında. Morgu görme talebimiz reddediliyor. 15 dakika sonra kapının önündeyiz. Bu defa BM’nin hastanelerindeki bu tip olayları araştırmaya başlıyorum. Sağolsun Google bu konuda oldukça cömert ve müzevir… Sıralamaya başlıyor. “Kosova’da organ kaçakçılığı, BM soruşturma izni vermiyor”, “Irak’ta organ kaçakçılığı arttı”, “Haiti’de BM görevlilerinin organ kaçakçılığı yaptığı anlaşıldı”, “Somali’de 1993 yılında Mogadişu havalimanına inen 18 doktor organ kaçakçılığı yaptıkları gerekçesiyle kurşunlanarak öldürüldü”, “Pakistan’da BM görevlileri saldırıya uğradı”…. örnekler birbirini takip ediyor.

Bulunduğum yerin çok yakınında BM’ye ait bir havalimanı var. Uçakların biri iniyor diğeri kalkıyor. Kamptaki mevzumuz yine aynı konu. O arada Avrupa Birliği İnsani Yardım uçağı kampın üzerinde alçalmaya başlıyor. Ardından bir başka uçak daha. Kamptakilerden biri, “İşte uçak iniyor. Gidin havalimanına bakın kargo uçağı değil” diyor.

Gidelim bakalım… Uçağın inişi ile birlikte 6 arazi aracı uçağın kuyruk kısmına yanaşıyor. Ömrümün çoğu havalimanlarında geçti. Çalışan bir uçağın motor kısmına aracın park ettiğini görmedim. Elimdeki iki fotoğraf makinesini de hazır hale getiriyorum. Araçların kapılarının açılıp yolcuların uçağa binme hazırlıkları ile birlikte an be an fotoğraflamaya başlıyorum. Tarih 19/08/2011 saat 10:10 ile 10:15. Ellerde kırmızı, mavi çantalar. Hepsi de soğutucu çantalar. Köy minibüsü olsa diyeceğim ki içinde soğuk su, kola falan var. Ama uçakta hepsinden istemediğin kadar zaten var. Aşı da olamaz. Zira aşılar bu çantalarla taşınmıyor. (Fotoğrafları ilgili yerlere gösterip onay aldığım için bu kadar net yazabiliyorum) Fark edilmem uzun sürmüyor. Perdeleme başlıyor. İki çanta araçlardan birinin arkasına gizleniyor. Diğerleri ise kalabalığın arasında kayboluyor. Arka tarafa dolaşıyorum. Tel örgülerin, çalıların arasından üç dört kare fotoğraf alıyorum. UN’nin aracı ile adeta saklambaç oynamaya başlıyoruz. El kol hareketleri işin tadını kaçırıyor. Araca biniyorum. Bu defa tel örgünün bir tarafından onlar bir tarafından biz parelel şekilde hareket ediyoruz. Şoför durumu fark edince onlar havalimanının içinden çıkamadan kaçmaya başlıyor. Makinelerdeki disketleri çıkarıp aracın muhtelif yerlerine gizliyoruz. Dadaab’ın tozlu sokaklarında izimizi kaybettirmeyi başarıyoruz.

KORKUDAN KONUŞAMIYORLAR

Akşam saatlerinde kamplara haber gönderiyorum. Böyle bir fotoğraf aldık, endişelerimiz var. Sizlere birtakım sorular sormak istiyorum diyorum. Sabah birkaç kişi geliyor. Fotoğraf ve görüntü almamak kaydıyla konuşmaya razı oluyorlar. Ş.Y., “Hastanenin morgunda bir yakınımızın cenazesini gördüm. Göğüs kafesinden göbeğine kadar, göbeğinden de iki yana 15-20 santimlik yarık vardı. Doktorlara sordum, ‘doku örneği aldık’ dediler. Sonra cesedi kefenleyip verdiler” diyor. Bir başka kişi ise “cenazelerimizi biz yıkamak istiyoruz vermiyorlar. Adeta paketleyip teslim ediyorlar” diyor. Morgdan fotoğraf alabilir misiniz? teklifime ise korku dolu bir cevap veriyorlar. “Maalesef yapamayız. Bu işin açığa çıkması halinde burada en iyi ihtimalle barındırılmayacaklarını söylüyorlar. Hasteneden bir doktora ulaşıyorum, o da konuşamayacağını belirterek, “Ben bir şey görmedim, duymadım bilmiyorum. Başkaları ile konuş” diyor. Başkaları ile de konuşuyorum. Hepsi aynı cümleleri kuruyor.

Şimdi birilerinin Nairobi-Dadaab arasında günde birkaç sefer yapan küçük uçakların ne taşıdığını incelemesi ve yolcuların profilini ve nerelerde çalıştıklarını ortaya dökmesi gerekiyor. Yoksa cevap bekleyen soruların ve BM’ye yönelik ithamların ardı arkası kesilmeyecek!

BM havaalanına her gün, organ taşıdığı tahmin edilen özel jetlerin biri iniyor biri kalkıyor…

İŞTE CEVAP BEKLEYEN SORULAR

Kamplarda görünmeyen bu kadar insan üstelik de günde birkaç küçük uçağın geldiği havalimanını hangi amaçla kullanıyor?

Soğutucu özelliği olan çantalarla organ değilse ne taşınıyor? Ya da içinde bir şey olmayan çanta niye gizleniyor?
Çantaların fotoğraflanması kimi niye rahatsız ediyor?

Hastanelere giden cesetlerden hangi amaçla doku örneği alınıyor. Bu örnekler nerede kullanılıyor?

Bir doktor ya da gazetecinin hastaneye girmesi niye engelleniyor?

21 yıldır var olan üstelik de dünyanın en büyük mülteci kampı olarak bilinen bir mekandaki sağlık istatistikleri niye yayınlanmıyor?

Cenazeler niye kefenlenmeden sahiplerine teslim edilmiyor?

Hastaneler neden bazı doktor örgütlerinin haricinde başka doktorlar tarafından işletilemiyor?
Neden BM’nin girdiği her bölgede bu tip olaylar oluyor ve her seferinde soruşturulmasına izin verilmiyor?

Kargo uçağı inmesi gereken alana neden küçük uçaklar iniyor?

Neden UNICEF çocuk ölümlerini mercek altına almıyor?

Bugüne kadar hastanelere giden ve tedavi edildikten sonra taburcu edilen kaç hasta var? Kaç hasta hayatını kaybetti? Ne gibi operasyonlar yapıldı?

Neden kriz bölgesi Somali olmasına rağmen açlıktan ölmek üzere olan insanlar 300-550 kilometre arası yolu yürüyerek Kenya’daki bu kamplara ulaşmak zorunda?

Dünyanın her yerinde savaşta dahil olmak üzere doktorlar dokunulmazlık zırhına sahipken bu insanlar neden Somali yerine Kenya’da faaliyet gösteriyorlar.

Havalimanındaki o araçlar hangi örgütlere ait?

Türkiye

GM Corn Creating New Super-Pests?


Opponents of genetically modified crops have long warned of “super-weeds.”

These weeds evolve from regular weeds on fields where herbicides are sprayed in particularly heavy doses.  Because much of the U.S.’s genetically modified crops are genetically engineered to survive heavy applications of particular herbicides that obliterate weeds but leave the GM crops themselves standing, the fields where they’re planted see the application of the same herbicides (in most cases, Monsanto’s Roundup) year after year.
And because the crops themselves are completely resistant to these herbicides, farmers tend to spray more of these herbicides than strictly necessary, because there’s little concern that overdoing it will harm the crops themselves.
A blessing? A curse?

But one problem with this frequent, heavy application of the same herbicides year after year is that “super weeds” have developed that are resistant to these particular herbicides.  And because Roundup no longer kills all the weeds, the farmers follow up the already-heavy doses of Roundup with additional doses of other herbicides to kill off the super-weeds.  Critics of this system fear that in order to continue it will require more and more herbicides to kill stronger and stronger weeds.

It’s a painful cycle that leads in the long run to the spraying of far more chemicals on our fields.  These chemicals harm agricultural workers and end up in consumers’ bodies and our children’s bodies.  While scientists are still working to confirm the many possible long-term effects these pesticide residues have in our bodies, they surely aren’t making us healthier.

Now GM farmers have a new concern: super-bugs.  New strains of genetically modified corn have been engineered to resist western corn rootworms, which can otherwise eat away at the roots of corn stalks, compromising the ultimate crop.  But these bugs are starting to adapt, and develop their own resistance to the bug-resistant corn.  So we’ve made little progress in battling these bugs, and in the process made them even stronger.

I’m skeptical generally of the extent to which the United States has permitted the growth and use of genetically modified crops.  I have no problem with experimenting on crops and developing new strains through modern technology.  These strains could ultimately help us to better survive droughts, better feed a growing world population, grow food more cheaply and battle pests without using so many pesticides.

And in Monsanto’s defense, I’m not sure that these “super-bugs” Monsanto may be creating are any worse for our crops than the originals the new corn was engineered to resist; if the super-bugs’ only super-power is to resist Monsanto’s bug-resistant crops, then we’re really just back where we started–and no worse off.

What’s more, the farmers who are creating these super-bugs are doing so by planting the bug-resistant corn year after year–something Monsanto tells them not to do for just that reason.  While Monsanto should do what it can to prevent this practice, these things are not entirely within Monsanto’s control, and allowing these practices to continue only hurts Monsanto itself if it renders the product ineffective.  Certainly Monsanto itself would like to stop this practice.

But the development of these bugs does highlight many long-standing concerns over genetically modified crops.  For one, I’m not convinced that they’re helping us very much.  Touted as a way to reduce herbicide use, there’s evidence that (courtesy in part to the development of “super-weeds”) they’ve actually increased it.  Touted as a way to reduce soil erosion, they may well have magnified that as well.  And touted as a way better to feed the world, they seem mostly to have served only as a way for Monsanto to sell more of its own herbicides.  The genetic modifications don’t, for the most part, create larger, faster-growing or heartier plants, but rather plants that can survive heavy applications of Roundup.

And the new super-bugs highlight that for each step scientists take to change nature, and to prevent people from engaging in self-defeating practices, nature or human nature seem to fight back.  Ultimately, I think there’s room for improving our lot with GM foods.  But in the near term, there are so many uncertainties, both for the environment, for food production, and for the health consequences of eating these foods, that I’m not sure how we can justify allowing genetically modified crops into our grocery stores, as we do today, without their even being labeled

If you eat processed food, you are almost certainly eating genetically modified food.  And there’s a good chance many of you didn’t even know that.  GM food may be perfectly healthy for us.  But it may not, and while scientific evidence has yet to find unquestionable evidence of profound harm, certain animal and human studies raise concerns.

These concerns may never amount to much.  But if they do, we may regret having tested them on the entire American population all at the same time.  We’re making an all-or-nothing bet that these new, untested technologies won’t hurt us.  Maybe, like automobiles and microwave ovens, they won’t.  Maybe, like DDT or thalidomide, they will.  There’s little harm in testing these things out.  But there could be great harm in testing these things out on all of us, at the same time.