İlm-i Siyaset…


Eski zamanların birinde ilim tahsil etmek isteyen bir adam, zamanın ünlü tekkelerinden birine giderek şeyhe başvurmuş, bana ilim öğret diyerek.
Şeyh, adama, “Burada beş yıl kalırsan sana bütün ilimleri öğretirim, bu bittikten sonra altı ay daha kalırsan siyaseti de öğretirim” demiş. Adam bunu kabul etmiş ve tekkede ilim tahsiline başlamış.
Zor ve yoğun eğitim sürecinde, tekkeye odun toplamaktan ayet ezberlemeye, tefsirin inceliklerinden hadislerin sahihliğini ayırt edebilmeye bütün merhaleleri katederek ilim tahsilini tamamlamış bu beş yıl sonunda. Şeyh, eğer altı ay daha kalırsan sana siyaseti de öğretirim diye teklifini yenilediyse de memleketini ve ailesini çok özleyen adam (derviş) bunu kabul etmemiş ve şeyhine teşekkür ederek tekkeden ayrılmış, memleketine doğru yola çıkmış.
Elinde bastonuyla uzak mesafedeki memleketine doğru yürümeye başlayan derviş, bu seyahatinde konaklamak için bir köye uğramış. Burada namazını kılmak için köyün camisine gitmiş. Camiye girdiğinde imam, cemaate vaaz vermekteymiş. İmamın söylediklerini dinleyen derviş bir de bakmış ki, imamın bütün söyledikleri yalan yanlış şeyler. İmam, ayetleri eksik okumakta, ilmihali çarpıtmakta, söylediği mesnetsiz hikayeler ve tavsiyeler için hadisler uydurarak peygamberi kendisine dayanak yapmakta, ayetleri yanlış yorumlayarak köylüye köylünün duymak istediği şeyleri söylemekte. Bu duruma daha fazla tahammül edemeyip müdahale etmiş. Ayağa kalkmış ve cemaate seslenerek, “Bu adam yalan söylüyor efendiler, sizi kandırıyor, Kitaba göre bunlar doğru değil, bu söylediği hadis uydurma, bu adam sizi kandırıyor.” Cemaatin kendi aleyhine dönmekte olduğunu sezen imam bu tepki gösteren adama dönerek hışımla çıkışır; “Bu adam kafirdir, ey cemaati müslimin, aramıza fitne sokmaya çalışmaktadır, uymayın siz bu düzenbaza, telef edin bu kafiri” İmamlarının bu işareti üzerine cemaat, büyük bir hırsla adamın üzerine çullanır ve dervişi iyice döverek saçını sakalını yolar.
Bu olaydan ders alan dervişse, yarım kaldığını anladığı tahsilini tamamlamak ve siyaset öğrenmek için yine şeyhinin yanına döner ve altı ay tekkede kalarak siyaseti öğrenir. Memleketine dönmek için yola çıkıp yine o köye uğrar ve bir namaz esnasında camiye girer. İmam yine hurafelerden mürekkep yalan yanlış vaazını vermektedir. Bu kez uslu uslu yerine oturup sakince imamı dinleyen derviş bir yerde aniden ayağa kalkar ve cemaate dönerek şöyle der; “Ben uzak yerden geliyorum cemaati müslimin, hocanızın namını işittim. Bu ne mübarek adamdır. Hocalarım bana dediler ki, bu mübarek adamın sakalından bir kıl koparanlar cennetle müjdelenecektir.” Bu söz üzerine tüm cemaat imamın üzerine çullanır ve imamın saçını sakalını yolarlar.

Kıssadan hisse; Söz ola kese savaşı, söz ola kestire başı. Nerde ne söyleyeceğini bilmeyenin söylediğinin de bildiğinin de kıymeti yoktur.

TEMA

“İçinde olduğu toplumu tanımadan tahsil bitmiş sayılmaz. İnsanları tanıyıp onları yönlendirebilme yeteneğine sahip olunarak ancak tahsil tekamül edebilir.”

FIKRANIN ALT METNİ

Fıkra, “Her toplum layık olduğu yönetim ve yöneticiler tarafından yönetilir” ilkesinin temele yerleştirildiği bir öyküye sahip. Kolayca galeyana gelebilen, ustalıkla yönlendirilebilen, söylenenlerin doğruluğuna tartışmasız inanan, diyalogla değil monologla süregelen bir kültüre sahip bir topluluğun doğruyla yanlışı ayırt edemeyeceği tezi işlenmekte. Burada söz konusu cemaati “yalan söyleyen cahil bir imam”dan korumak isteyen dervişin de cemaate siyaseti öğrendikten sonra söyledikleri de gerçek değil. Halkı yanıltan ve bu yolla mevkiini sağlamlaştıran imamı cezalandırmak isteyen derviş, bu imam ne mübarek adamdır derken dezenformasyon yapıyor, yalan söylüyor ve bu yolla imamı cezalandırıyor. Bu, “halka rağmen halkı idare etmek” şeklinde özetlenebilecek bir yönetim biçimini de sembolize ediyor.

KARAKTERLER

İlim tahsil etmek isteyen adam (derviş); İyi niyetli, hevesli, talebe ruhlu. Her şeyin doğrusunu bilmek ve yapmak isteyen bir idealist. Ancak, bir şeyleri başarabilmek için gereken küçük hilebazlıkları, kurnazlıkları ve üçkağıtçılıkları hakir görmekte. Fakat, yaşadığı olay, onun gerçekleri görmesine yol açacak ve bilgiyi toplum yararına kullanabilmek için, toplumu bilgilendirebilmek ve doğru yola yönlendirebilmek için toplumu tanımak gerektiğini anlayacaktır.

Köyün İmamı; Küçük bir köyde, küçük bir cemaatin imamı. Hitap ettiği insanları iyi tanıyor, duyarlılıklarını iyi biliyor, statüsünü öylesine perçinlemiş ve yüceltmiş ki onları istediği gibi yönlendirebiliyor. Mesleğinin kutsallığını kendisine tevdi etmiş adeta. Cemaatin duymak istediklerini söylüyor, onların nabızlarına göre şerbet veriyor, kendi yoğurduğu bir kitleyi istediği gibi afyonlamayı başarmış, kurduğu saltanatın keyfiyle yaşıyor.

Tekkenin Şeyhi; Pozitif bilimlere ve İslami ilimlere vakıf, deneyimli, görgülü, iyi bir öğretmen. Öğrencilerinin ihtiyacı olacağı bilgileri onlara her ne koşulda olursa olsun öğretmek isteğinde, öğrencilerinin sadece ham bilgiyi almalarını sağlamakla kalmayıp o bilgiyi işlemelerini ve topluma rahatça sunabilmelerini sağlamayı arzu ediyor. Toplumu iyi tanıyor, siyaseti iyi biliyor, stratejiyi kullanabiliyor, şartları kendi lehine kullanma bilgisini öğrencilerine aktarabiliyor.

TEPKİLER

İmam-Köylü tepkisi: kurnaz bir imamın mevkiini korumak için istediği yönde kanalize ettiği köylülerin bilinçsiz bir tepkisi. Cemaatin bilgisi, imamın onlara söyledikleriyle sınırlı. Onlar için, doğruyla yanlışı ayırabilen bir tek imam efendi var.

Derviş-Köylü tepkisi: intikamını almak isteyen derviş, cemaati bu doğrultuda yönlendirerek doğru bildiğini bu yolla gerçekleştiriyor. Cemaat, kendisine söyleneni sorgulayan değil, uygulayan bir cemaat ve bu özellikleri sonucu rahatça kullanılabiliyorlar.

STRATEJİLER

İmamın stratejisi; cemaat karşısındaki saygınlığını, tartışılmazlığını, sorgulanmazlığını ve mevkiini korumak için, tüm bunları zorlayan ve yıkabilecek durumda olan dervişi susturmanın yolunu, cemaati kullanarak buluyor. Cemaat, o ne söylerse doğru bilip uygulayacak eğitim ve kavrayış seviyesinde, o da bu avantajını kullanıp dervişi saf dışı bırakıyor.

Dervişin stratejisi; öğrendiği bilgilerin, kullanacağı ortamlara uyum sağlayamadığında kullanılamaz olduğunu acı bir tecrübeyle anlayan derviş, içinde bulunduğu toplumu tanımak ve onları yönlendirmek yeteneğini edinebilmek için altı aylık bir eğitim sürecinden daha geçiyor ve öğrendiği stratejiler doğrultusunda, ortamı kendi lehine çevirebilme becerisini başarıyla gösteriyor.

SONUÇ

Siyaset, Arapça kökenli bir kelimedir ve “seyis” kökünden türemiştir. Seyis, at eğitmeni, at terbiyecisi, at hizmetçisi (uşağı) anlamlarına gelir. Bu bağlamda, bir yandan, toplumun hizmetçisi olarak siyasetçilerden bahsederken öte yandan toplumu eğiten ve terbiye eden siyasetçilerden de bahsetmemiz gerekir. Siyaset, bu anlamda çift yönlüdür. Ancak siyasetin temelinde, önce sosyoloji ve strateji bilgisi yatar. İçinde bulunulan toplumu tanımadan onları yönetmenin; strateji bilgisi olmadan da onları yönlendirebilmenin olanağı yoktur.

Bu meselde dervişin alim ve cahil halleri bir arada idi. Başlarken cahil olan dervişin, ilerledikçe alim olma yoluna girdiğini gördük. Eskiler der ki, okula “a” harfiyle girilir, “i” harfiyle çıkılır. Burada “a”, alfabenin ilk harfi iken, “i” ise, “idare etme sanatı” anlamına gelmektedir. Tahsil, insanları idare edebilmeyi öğrenmekle kıymetlenir.

Yorum bırakın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.